Sultan 2 Beyazıt Hayatı
Adı bilinen hanımlarının sayısı sekizdir. Bunlardan sekiz oğlu ile on bir kızının olduğu bilinmektedir. İbn Kemal’in kaydına göre çocuklarının ve torunlarının sayısı 300’ü aşmıştı. Fâtih Sultan Mehmed’in Gülbahar Hatun’dan doğan büyük oğludur. Yedi yaşında iken Amasya sancak beyliğine gönderildi. 1457 baharında da kardeşi Mustafa ile birlikte Edirne’de sünnet edildi. Mehmed’in ve Emine Hatun’un oğlu olarak 1404 yılında Amasya’da doğmuş, altıncı Osmanlı padişahı olarak bilinir. Beyazıt 31 yıl süren padişahlığında ülke topraklarını genişletmek için 5 defa sefere çıkmıştır. Bu seferlere Sefer-i Hümayun adı verilmektedir. Beyazıt’ın ikinci sefer-i hümayun olarak da tarihte geçmektedir. Boğdan’ın vergi ödememesi Osmanlı imparatorluğunun işine gelmemişti. Birinci sefer başarılı ile tamamlandıktan sonra II.
Kardeşi Cem ile mücadelesini ayrı bir başlık olarak ayırdık. II. Bayezid yukarıdaki nedenlerden dolayı 1485 yılında Memlüklüler üzerine yürüdü. Çukurova bölgesindeki “Ağaçayırı” denilen savaşlar tam 6 yıl sürdü. Camii dışındaki yapıları, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1984 yılında Trakya Üniversitesi’ne devredilmiştir. Bir süre Trakya Üniversitesi Edirne Meslek Yüksekokulu’nun Restorasyon ve Duvar Süsleme Bölümleri burada eğitim öğretimini sürdürmüştür. Bunlar dışında Tokat Hatuniye Camii, Amasya Sultan İkinci Bayezid Külliyesi, Amasya Bayezid Medresesi, Edirne Bayezid Camii ve Medresesi’nin de yapılmasını sağlamıştır. Alttaki üçadet hücrenin fevkalâde zarif kıvrımlı rumilerle örülü kemerleri oymalıdır. Yan kapı ve üstü de aynı çizgileri taşımaktadır. Minber kapısı, siyah ve beyaz mermerlerle kakma olarak süslenmiş, basık kemerlidir. Kemer yanlarında iki adet dilimli kabara vardır. Stalâktitli başlığın üstü iki taraflı zengin rumîlerle süslü bir taçla son bulur. Bunlar, web sitemizdeki bazı önemli olmayan işlevlere yardımcı olan çerezlerdir.
Savaşta her iki tarafın da başarı gösterememesi üzerine antlaşma yapılarak Fatih Dönemi sınırlarına dönüldü . Külliyenin içindeki Darüşşifa ve Tıp medresesi Sağlık Müzesi olarak hizmet verir. İkinci Bayezid Camii, 20,55 m çapında tek bir kubbesi ve iki minaresi olan anıtsal bir yapıdır. Yanlarında dokuzar kubbeli, kapıları dış yöne açılan tabhane (kitap basımevi) bölümleri bulunur. Hünkâr mahfili mermerden ve oldukça zariftir, mihrap ve minber sade bir üslüpta yapılmıştır. Biyografi.info Türkiye’nin en çok okunan biyografi sitesine hoşgeldiniz.
KISACA 2. BEYAZIT KİMDİR?
Olan kubbede 20 pencere vardır ve dört köşesinden her birinde ikişer adet olmak üzere 8 tane ağırlık kulesi bulunmaktadır. Yarım kubbelerde ise yedişer pencere vardır. Bütün bu kubbe, yarım kubbe veyanlardaki dörder küçük kubbeyi sözünü ettiğimiz dört fil ayağı taşımaktadır. Fil ayakları kare şeklindedir ve yanlardan kulaklar yapmaktadır. Kalınlığında ve demir kenetlerle eklenen kısımlar, yuvarlak olan diğer kubbe kemerlerinin hilâfına, kuzey ve güneyde sivri kemerler meydana getirerek kubbeyi desteklemektedir4. Ayakların bugünkü ölçüsü 75 cm.lik ek kısımlar çıkarıldığında 3.40X3.40 m. Böylece ek olmayan kısımlardaki 15.92 ve 16 m.lik ara uzaklığı, takviye edilen yanda 15.99 ve 15.96 m. Gibi diğerine çok yakın ölçülere ulaşmaktadır. Bu ölçüler ve camiin her yanında rastlanan çok doğru gönye ve diğer ölçüler devrin teknik üstünlüğünü göstermesi bakımından oldukça önemlidir5.
Bayezid’in Tahttan İndirilmesi
Şehzade Beyazid sancakbeyi olarak 27 yıl Amasya’da ikâmet etti. Bu görevde bulunduğu zamanlarda 1473 senesindekiOtlukbeli Savaşı’nda sağ kol kumandanı olarak görev aldı. O, Osmanlı sultanlarının en âlimlerinden biridir. Zîrâ şehzâdeliğinde, sadece fennî ilimleri tahsîl etmekle iktifâ etmemiş, mânen de büyük zâtların üstün terbiyeleriyle yetişip olgunlaşmıştır. Ebu’s-Suûd Efendi’nin babası Muhyiddîn-i İskilibî gibi devrin birçok evliyâsının teveccühlerini kazanmış, onların tasarruf, himmet ve duâlarını almıştı. Birçok hayır müessesesi kurarak, asıl tahtını, ahlâk, fazîlet ve adâlet dolu idâresiyle halkının gönlüne kurmuştu. Bu yüzden kendisine “velî” sıfatı verilerek “Bâyezîd-i Velî” diye anılagelmiştir.
Sekiz sıra stalâktitli ve uçları püsküllü olan yedi kenarlı bir girinti halindedir. Kenarların iç yüzleri yukarda sivri kemerlerle son bulmaktadır. Sade bir silmenin içinde, bur-malı sivri kemerin aynaları rumî oymalarla süslüdür. Dönen kum saatleri, siyahlı beyazlı mermerdendir; çok zariftir. Mihrabın üzerindeki Ayet-i Kerime’nin hattının Şeyh Hamdullah’a ait olduğu söylenmekle birlikte, bugün böyle bir yazı bulunmamaktadır. Web sitemizin ziyaretçiler tarafından en verimli şekilde faydalanılması için çerezler kullanılmaktadır.
Oğlu I. SelimAynı dönemde Şehzade Selim yaptıkları ile takdir topluyordu. Safeviler’e karşı yapmış olduğu akın ve Gürcü kralları vergiye bağlaması gözleri ona çevirmişti. Şehzade Korkut ise daha yumuşak huylu ve mutedildi. Yalnız erkek çocuğunun olamayışı nedeniyle fazla taraftar toplayamamıştı. 1499 yılının sonlarında Edirne’ye dönen II.
{
İslam Tarihi
|}
Morava Nehri kıyılarında yol alan padişah, Belgrad yakınlarına kadar sokuldu. Osmanlı ile bir savaşı göze alamayan kral Matthias, 1483 sonlarında Osmanlı Devleti ile bir barış imzaladı. İtalya’da toprağa verilen Cem Sultan’ın cenazesi de pazarlık konusu oldu. Uzun süren bir mücadelenin ardından Cem Sultan’ın cenazesi, vefatından 4 yıl sonra 1499’da Osmanlı topraklarına getirildi. Mudanya’da karaya çıkarılan cenaze Bursa’da Muradiye Camii’nin haziresinde kardeşi Şehzade Mustafa’nın da mezarının içinde bulunduğu türbe’ye gömüldü. Rumeli savaş alanı sayıldığından ve batılı devletlerin etkisini açık olduğundan şehzadelere Rumeli’de sancak idaresi verilmezdi. Sanatkar ve barış yanlısı bir padişah olan II. Bayezid, padişahlık hayatı boyunca kardeşi ile olan mücadeleden oldukça zarar görmüştü. Cem Sultan olayı aynı zamanda Osmanlı Devleti’nin batıya olan seferlerinin de bir süre durmasına sebep olmuştur.
Türk atlıları önce Prut Nehri’ni, ardından Dinyester nehrini geçti. Lviv şehrinin 100 km kuzeybatısındaki Jarosław şehrini aldı. Burası Varşova’ya 260, Baltık Denizi’ne ise 500 km uzaklıktadır. Akıncıların 1492’de Avusturya’nın kapısı konumunda olan Slovenya’nın Celje şehrini kuşatmaları, Macarlar kadar Almanlar’ı da endişelendirmişti. 1493’te Yakup Paşa, 8 bin akıncı ile İstirya’ya girdi. Fakat geri dönüşünde önüne çıkan düzenli Macar ordusu tarafından Hırvatistan’da yolu kesildi. Her akıncıya 5 asker düşmesine rağmen, üstün bir gayretle Macarlar bozguna uğratıldı. Sonunda 5 bin 700 ölü, 25 bin esir veren Macarlardan bazı asiller de Osmanlılara esir düştü.